Sinema dünyası açısından 2020 yılı, pandemi koşullarına rağmen önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu yıl, beyazperde ile birçok kaliteli filmin buluşmasına tanıklık etmiştir.
Pandemi süreci, sinema sektörünü derinden etkilemiş olsa da, yaratıcı zihinler bu zorlu dönemde bile izleyicilere unutulmaz deneyimler sunmayı başarmıştır. 2020, sinema tarihine damga vuran eserlerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur.
2020 yılının başlarında hepimiz yeni umutlarla dolu bir başlangıç yapmıştık, ancak bu yıl akıllarda her zaman pandemi yılı olarak kalacak. Bizleri evlerimize hapseden ve sinemalardan uzak tutan bu süreçte, evde geçirdiğimiz zamanları renklendirecek birçok harika film de beyazperdeyle buluştu.
Farklı türlerde, kimi gerilim, kimi bilim kurgu, kimi ise romantik olan bu filmlerden bazıları beklentilerin altında kalmış olsa da, 2020 yılında izleyicilerle buluşan birçok kaliteli yapım da mevcut. Sinema filmlerinin üretiminin oldukça zorlaştığı bu dönemde, böyle kaliteli eserlerin varlığı kesinlikle hd film izle deneyimini kaçırmamanız gerektiğini gösteriyor.
Her türden izleyicinin keyif alabileceği, sürükleyici ve kaliteli filmleri derlediğimiz bu listede; 2020 yılında en çok izlenen yapımlar yer alıyor. İzlemenizi kesinlikle önerdiğimiz bu liste, üzerinden iki yıl geçmesine rağmen sinemaseverlerin hafızasında yer eden birbirinden değerli filmlerden oluşmaktadır.
Bu etkileyici yapım, dünyanın büyük bir tehdit altında olduğunu ele alıyor. Filmde, dünyanın yok olmasına yol açabilecek bir gök cismi hızla yeryüzüne yaklaşmakta ve bu cisim dünyaya çarptığında kaçınılmaz bir sonla karşılaşılacaktır. İnsanların hayatta kalabilmesi için yalnızca 48 saatleri kalmıştır ve bu süre zarfında bir ailenin akıllıca hareket etmesi gerekmektedir.
Hayatta kalmak için zamana karşı bir mücadele veren evli bir çiftin, oğullarının gözünden yaşadıkları serüven anlatılmaktadır. Aile, hemen yola çıkarak felaketten kurtulabilmek için Grönland'daki bir yeraltı sığınağına ulaşmaya çalışır. Film, bu zorlu yolculukta karşılaştıkları engelleri ve aile bağlarının gücünü gözler önüne seriyor.
Teröristler, işadamı Qin'in kızını kaçırdığında, Vanguard adlı etkili bir güvenlik teşkilatı devreye girer. Ancak operasyon beklenildiği gibi gitmez ve teröristlerin elindeki rehinelerin sayısı artar. Vanguard ofisinin başkanı, bu durumu kontrol altına almak için Tang Qin'i durdurmaya çalışmaktadır. Vanguard, uluslararası alanda tanınan çok yönlü bir güvenlik kuruluşudur. Kısa sürede görevlerini başarıyla tamamlayan Vanguard, tüccar Qin için son bir umut kaynağı haline gelir.
Qin'in kızı, terörist gruplar tarafından kaçırılmıştır ve güçlü bağlantılara sahip olan Qin, kızını kurtarmak amacıyla Vanguard ajansı ile iş birliği yapar. Bu süreçte, Qin'in etkili ilişkileri ve Vanguard'ın uzmanlığı, kızı kurtarma çabasında kritik bir rol oynamaktadır.
Nero, geçmişte bir gizli servis ajanı olarak görev yapmış bir adamdır. Ancak, karısının 15 yıl önceki vefatından sonra bu hayatına son vermiştir. Bir gün, oğlu Taylor ile evde vakit geçirirken aniden bir saldırıya uğrar ve bayılır. Gözlerini açtığında, oğlunun kaçırıldığını fark eder. Bu olayın ardından, bir adam telefonla Nero'yu arar ve oğlunu kaçırdığını, eğer söylediklerini yerine getirmezse Taylor'ı öldüreceğini bildirir. Nero, telefondaki kişinin talimatlarını yerine getirerek oğlunun hayatını kurtarmak için elinden geleni yapmaya karar verir.
Nero'nun karşısında üç görev bulunmaktadır. Bu görevler, Meksika'daki büyük kartellere sızmayı ve onları tek başına ortadan kaldırmayı içermektedir. Kartelin asıl amacı, eski ajanların yeteneklerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak, Meksika'daki kartel sorununu kökünden çözmek ve herkesin izini silmektir. Nero, geçmişteki becerilerini yeniden kullanarak, hem oğlunu kurtarmak hem de bu tehlikeli durumu sona erdirmek için mücadele edecektir.
Film, iki polis memurunun başından geçen olayları konu alıyor. Will Bishop ve Nika Wilkins isimli bu memurlar, sakin bir gecede aldıkları bir telefonla her şeyin değişeceğini bilmeden harekete geçerler. Telefonu açtıklarında, 911 operatörü onlara oldukça ilginç bir bilgi aktarır: Bir adam, karısını ve çocuklarını öldüreceğini iddia etmektedir. Bunun üzerine polis, hemen adamın evini kuşatmaya karar verir. Bu sırada Bishop ve Wilkins, olayın başındaki memurlar olarak durumu kontrol altına almaya çalışırlar.
Tam bu esnada, evin içinden bir ses gelir ve ardından bir adam dışarı çıkar. Bishop, durumu değerlendirmeden hemen harekete geçer ve adamı vurur. Ancak bu, olayların karmaşık bir hal almasına neden olur; çünkü vurduğu kişi aslında suçlu değildir. Bu beklenmedik gelişme, hem polis memurlarının hem de olayın gidişatının seyrini tamamen değiştirir.
Steve, ilaçlarının bitmesi nedeniyle ağır bir psikoz sürecine girmiştir. Birkaç yıl önce kendisine işkence yaptığını düşündüğü Larry Decker ile karşılaşınca, zihni geçmişe doğru bir yolculuğa çıkar. Bu karşılaşma, onu Larry'yi kaçırmaya kadar götüren karanlık bir serüvene sürükler. İkisi de bu korkunç ve kanlı günlerin etkisiyle tükenirken, Steve, Larry'nin ona yaptıklarını itiraf etmesini talep eder. Ancak bu itirafın onun için yeterli olmayacağını bilmek, Larry'yi duymanın bir saplantı haline gelmesine neden olur.
Steve'in içsel çatışması, geçmişte yaşadığı travmanın izlerini silmek için bir yol arayışına dönüşür. Larry'nin itirafı, onun için sadece bir başlangıçtır; bu itirafın ötesinde, Larry'nin yaşattığı acıların ve korkuların yüzleşilmesi gerektiğini hisseder. Zihninde dönen düşünceler, onu daha da derin bir karanlığa sürüklerken, Larry ile olan bu hesaplaşma, Steve'in ruhsal durumunu daha da karmaşık hale getirir.
Korkunç günler, her iki karakterin de ruhunu kemirirken, Steve'in saplantısı giderek büyür. Larry'nin itirafı, onun için bir tür kurtuluş umudu olsa da, bu umudun peşinde koşarken kendisini daha da kaybettiğini fark etmez. İkisi arasındaki bu çatışma, sadece fiziksel bir mücadele değil, aynı zamanda zihinsel bir savaş haline gelir. Steve, geçmişin gölgeleriyle yüzleşirken, Larry'nin sesini duymak için her şeyi göze alır.
1961 yılında 60 yaşındaki taksi şoförü Kempton Bunton’un başından geçen olayların anlatıldığı bu film, Londra'daki Ulusal Galeri'den Goya'nın Wellington Dükü portresinin çalınmasıyla başlar. Kempton, tabloyu çaldıktan sonra bir fidye talep eder ve hükümete, yaşlı bakımına daha fazla kaynak ayırmaları durumunda tabloyu geri vereceğini bildirir. Ardından gelişen olaylar, efsanevi bir boyut kazanır ve dünyayı değiştirmeye karar veren, aynı zamanda evliliğini kurtaran iyi bir adamın gerçek yaşam hikayesinden esinlenerek oluşturulmuş bu film, devleti zor durumda bırakmaya çalışan bir taksi şoförünün serüvenini gözler önüne serer.
Amaia, sadece küçük bir kızdır ve Üçüncü Carlist Savaşı'nın hemen ardından, ormanın derinliklerinde rahibeler tarafından işletilen bir yetimhanede yaşamaktadır. Ancak, bombalamaların başladığı ve yetimhanedeki herkesin hayatını kaybettiği o korkunç gün, Amaia'nın yeni bir yaşamın eşiğine adım atmasına neden olur. Ertesi gece, Amaia bambaşka bir hayata uyanır. Çünkü Monja, aslında bir vampirdir ve küçük kızın hayatını kurtarmak için onu vampir yapmıştır. Bir süre boyunca bu savaştan ve diğer insanlardan uzak durmayı başarırlar, fakat bir gün beklenmedik bir saldırı, ikiliyi kaçmaya zorlar.
Tanımadığı biriyle bir ilişkiye adım atan genç bir kadının hikayesini konu alan bu yapım, iş yerinde tanıştığı bir adamla çıktığı akşam yemeği sonrası gelişen olayları anlatıyor. Bekar bir anne olan bu kadın, tanımadığı birisiyle geçirdiği güzel bir akşamın ardından, adamın davetiyle evine gitmeye karar verir. Ancak, tanıştığı kişinin beklenmedik bir şekilde sapkın bir karaktere dönüşmesi, her şeyin seyrini değiştirir.
Film, tanımadığınız insanlarla kurulan ilişkilerin belirsizliğini gözler önüne sererken, bu bekar annenin kendini kurtarma çabasını da ele alıyor. Adamın gerçek yüzüyle karşılaşan kadın, şimdi hayatta kalmak için mücadele etmek zorundadır. Ancak, bu durum onun için hiç de kolay olmayacaktır; çaresiz kalan kadın, ölümle burun buruna gelerek hayatta kalma mücadelesi verir.
June adında bir kadın, bunama hastalığıyla mücadele etmektedir. Bu hastalıktan kısa bir süreliğine kurtulduğunda, o dönemde ayrı kaldığı çocukları Devon ve Ginny ile yeniden bir araya gelmeye başlar. Ancak, çocuklarının hayatlarına geri döndüğünde, her şeyin beklediği gibi gitmediğini fark eder. June, sınırlı zamanına rağmen her şeyi düzeltmek için kararlıdır.
Zamanla, işler onun için pek de yolunda gitmediğinde, yalnız başına romantik bir geziye çıkma kararı alır. Bu süreçte, kurtarmaya çalıştığı insanların da yardıma ihtiyaç duyduğunu anlar. June, hem kendi hayatını hem de başkalarının hayatlarını düzeltmek için elinden geleni yapmaya çalışır.
Devon, yetenekli bir müzisyen olmasına rağmen, hayatını zorlaştıran bir hastalığa sahiptir. Zaman zaman ailesini ve kendisini rahatsız eden şizofreni, onun için büyük bir mücadele kaynağıdır. Kardeşi Nick ile birlikte yaşayan Devon, bir süre sonra yalnız kalmak zorunda kalır. Çünkü Nick, sevgilisi ve doğacak çocuklarıyla yeni bir hayata adım atma kararı alır. Bu durum, Nick için oldukça üzücü bir gelişme olur. Ancak hayat, Nick’in karşısına Lucy adında bir kız çıkararak ona yeni bir umut sunar ve olaylar bu noktada farklı bir yön alır.
Devon’ın hastalığı, zamanla daha belirgin hale geldiğinde, her şey alt üst olur. Bu durum, hem onun hem de çevresindekilerin hayatını derinden etkiler. Devon, müziğiyle kendini ifade etmeye çalışırken, zihnindeki karmaşa ile başa çıkmakta zorlanır. Kardeşi Nick’in yeni hayatına adım atması, Devon’ın yalnızlık hissini daha da derinleştirir. Lucy’nin hayatlarına girmesi, başlangıçta bir umut ışığı gibi görünse de, Devon’ın yaşadığı zorluklar, ilişkileri karmaşık bir hale getirir.